70’li yıllardan bu yana üniversite sisteminin temel yapısı ve işlevi büyük ölçüde farklılaşmıştır. Bu dönemde sistemin gençler üzerine yüklediği “aydın” olma misyonu, kapitalizmin geçirdiği dönüşümle birlikte değişikliğe uğramıştır. Ekonomik hayatta liberalleşmenin hız kazanmasıyla birlikte günden güne yeni üniversiteler açılmış ve de üniversite mezunu sayısı artmıştır.
Yükseköğretimin YÖK çatısı altında merkezileştirmesi ve eğitimin kalitesinin düşmesinin ardından üniversiteler daha çok meslek yüksekokulu gibi faaliyet göstermeye başlamışlardır. Bu süreç bir yandan üniversiter eğitimin piyasayla sıkı şekilde ilişkilenmesi, diğer yandan da öğrencilerin aydın olma misyonunu kendilerinde görmemesiyle sonuçlanmıştır. Başka pek çok faktörle birlikte, bu durum üniversitelerdeki devrimci mücadelenin günden güne güçsüzleşmesine sebep olmuştur.
Piyasanın ihtiyaçlarına göre bilim üreten ve öğrenci yetiştiren üniversite günden güne iş hayatıyla daha sıkı bağlara sahip olmaya başlamıştır. Okullarda yürütülen projeler, yapılan stajlar günden güne üniversite öğrencilerinin ekonomik faaliyetlerle daha sıkı fıkı olmalarını sağlamıştır. Benzer bir şekilde ülkenin pek de iyi olmayan ekonomik durumu da her geçen gün daha fazla üniversitelinin okurken çalışmasına sebep olmaktadır.
İş hayatıyla oldukça yakın olan bir diğer öğrenim kurumları da meslek liseleridir. Meslek liseleri zaten kuruluş amaçları itibariyle piyasaya teknisyen kategorisinde çalışan yetiştirmeye odaklı kurumlardır. Bu kurumlardan mezun olup, üniversiteyi tercih etmeyen veya üniversite sınavını kazanamayan öğrenciler genellikle iş yaşamına atılmaktadırlar.
Sendikalara katılımı arttırmanın ve sendikacılığa yeni bir soluk getirmenin yollarından birisi üniversite mezunları ve meslek liseli gençleri sendikalarla ilişkiye geçirmek olmalıdır. Konfederasyonun işçi sınıfının genç kesimlerini örgütlemek için okullara yönelik iki eksenli bir hat geliştirmesi gerekmektedir. Birinci hat daha çok teknisyen niteliğinde çalışan yetiştiren meslek liseleri örgütlenmeleri, ikincisi hat ise beyaz yakalı çalışanlar çerçevesinde pre-sendikalist üniversite çalışmaları olmalıdır. Bu çalışmaların amacı zaten kısa süre içerisinde iş hayatına girecek olan gençlerle olabildiğince erken tanışmak ve örgütlemek olmalıdır.
Herşeyden önce konfederasyonun yürüteceği gençlik sendikası çalışmasının Genç-Sen’le karıştırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Genç-Sen’le bizim önerdiğimiz pre-sendikal hat arasında farklılıklar bulunmaktadır. Genç-Sen gençlerin temel haklarıyla ilgili mücadele veren bir kurumdur. Bizim önerdiğimiz pre-sendikalist yapılanma ise öğrencilerin işçi kimliğini temel olarak alacaktır. Bu çerçevede gençlik kavramı sosyolojik bir kategori olarak değil, “işçilik öncesi” bir kategori olarak ele alınmaktadır. Dolayısıyla önerdiğimiz gençlik sendikası emek eksenli olarak kurgulanmalıdır.
Gençlik sendikası emek odaklı bir çerçevede meslek liselerine yönelik çalışma yapmalıdır. Meslek liselilerin stajlar süresince yaşadığı problemlerle ilgilenmeli ve de stajların emek sömürüsü niteliği üzerine vurgu yapmalıdır. Stajlarda çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve de stajların ücretlendirilmesi talepleri ön plana çıkartılmalıdır. Meslek lisesinden çıkıp işe giren işçinin sendikal hayata alışkın olması ve de kendini sendikanın örgütleyicisi olarak görmesi örgütlenme pratiklerini önemli ölçüde besleyecektir.
Gençlik sendikasının ikinci ana işlevi beyaz yakalılar olarak emek cephesine katılacak olan öğrenciler için bir ucu üniversiteye dayanan kadrolaşma faaliyeti yürütmek olmalıdır. Bu faaliyet ekseninde özellikle son senelerinde olan ve staj yapan öğrencilerin çalışacakları işkolunda aktif durumda olan sendikal yapılarla iletişime geçmeleri sağlanmalı, alana dair “ısınma turları” atmaları sağlanmalıdır. Ayrıca alana dair eğitime ve staj sürecinde yaşanan sorunlara dair politika üretilmelidir. Bu noktada aslında TMOBB’da belli bir süre yapılmış olan türden sendika öncesi faaliyetleri model olarak geliştirebilmek mümkün olabilir. Üniversitelerde tıp, mühendislik, eğitim, psikoloji, iletişim, işletme gibi pek çok alanda pre-sendikalist çalışmalar yapabilmek imkan dahilindedir. Mesela eğitim fakültelerinde öğretmen olacaklar için Eğitim-Sen içerisinde öğrenci üye statüsü oluşturabilir, sektörün genel durumuyla ilgili bilgilendirmeler yapılabilir ve geleceğin öğretmenlerini şimdiden örgütlemeye çalışabilir.
Pre-sendikalist çalışma sayesinde sendikalar süreç içerisinde üye sayılarını arttırabilme imkanı elde edeceklerdir. Benzer şekilde sol yapılanmalar da üniversitede öğrencilere ulaşmanın yeni bir yolunu bulabileceklerdir. Pre-sendikalizmin ana amacı öğrencinin gerçek, gündelik ve ekonomik sorunlarına çözüm aramak suretiyle yeni bir gençlik siyaseti tarzı oluşturmak olacaktır.
Farklı okullardan öğrencilerin temsilcilerinin oluşturduğu kurullar ve meclisler, pre-sendikalist çalışmanın kurumsal yapısını oluşturmalıdır. Bu sayede temsiliyet üzerinden yürüyen merkezi kurullar konfederasyon merkeziyle bağlantılandırılabilir. Farklı bölgelerdeki okullara yayılan bu şemsiye tipi örgütlenme, eğitim alanını olabilecek en geniş şekilde kapsayacak şekilde kurgulanmalıdır. Bu bağlamda pre-sendikalist çalışma yapılan her alandaki öğrenciler sendikal süreçleri takip ettiği öğrenci-sendika üyelik statüsüne ve aynı zamanda da gençlik sendikası içerisindeki konumunun belirlendiği bir gençlik sendikası üyelik statüsüne sahip olmalıdırlar. Gençlik sendikası iç işlerinde, yani okullarda olabildiğince özerk, sektörle ilgili genel durumlarda ise önce o alandaki sendikaya, sonrasında ise konfederasyona bağlı olmalıdır. Bu bağlı olma durumu sadece bir tabiyet anlamına gelmemektedir. Gençlik sendikasının üyelerinin sendikalarda ve konfederasyonda özellikle bütün bir işkolunu kapsayacak konularda söz ve oy hakkı bulunmalıdır.
Gençlik siyasetini sosyolojik bir kategori olarak ele alan çalışmaların, gençliğin ayrı bir özne olarak kodlanamadığı günümüzde büyüyememeleri bir tesadüf değil, şartların getirdiği bir sonuçtur. Güçlü bir gençlik yapılanması kurmanın günümüzdeki önkoşulu, güçlü bir pre-sendikalist çalışma yapmaktan ve gençlik siyasetini işçi sınıfı mücadelesiyle bağlamaktan geçmektedir. İşçi sınıfı ile öğrenci gençlik arasında mevcut ama tanımlanmayan organik bağ zaten halihazırda bulunmaktadır. Sosyalistlere düşen görev ise “gençlik” gibi sağlıklı şekilde nitelendirilemeyen bir kategoriyi teoriye uydurmaya çalışmak değil, zaten ortada bulunan bu bağı sosyalist bir politika çerçevesinde tanımlamaktır.
Özet:
- Üniversite sistemi öğrencilere artık aydın olma pozisyonu değil, vasıflı çalışan olma pozisyonu sağlamaktadır.
- Bu çerçevede üniversitelerde pre-sendikalist çalışmalar yapılmalıdır.
- Pre-sendikalist çalışma öğrencilerin iş hayatıyla ve işsizlikle ilgili sorunlarına eğilmelidir.
- Gençlik sendikası meslek liseleri ve üniversiteler bazında iki ayak üzerinde kurulmalıdır.
- Gençlik sendikası şemsiye tipi bir örgütlenme olmalı, içişlerinde özerk, genel işçi siyasetine dair durumlarda ise sendikayla ve konfederasyonla iletişim halinde olmalıdır.