Asya Kalkınma Bankası’nın (ADB) 38. Yıllık Guvernörler Toplantısı 4-6 Mayıs 2005 tarihleri arasında İstanbul, Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde düzenleniyor. Liberal küreselleşme anlayışının araçlarından birisi olarak ADB’nin faaliyetleri hakkında sizlere bilgi vermek istedik.
Asya Kalkınma Bankası Nedir?
Asya Kalkınma Bankası(ADB) Asya- Pasifik bölgesindeki gelişmekte olan ülkelere çeşitli krediler sağlamak ve teknik yardım vermek amacıyla 1966 yılında kuruldu. Kuruluş bu güne kadar bölgedeki hükümetlere ve özel sektöre kaynak araştırması ve altyapı projeleri için (yollar, barajlar, termik santraller) milyarlarca dolar kredi vermiş, Dünya Bankası’yla birlikte ekonomide neoliberal politikaların bölgede hakim kılınması için önemli bir rol üstlenmiştir. Yoksulluğun kitlesel ve yoğun bir şekilde yaşandığı bir kıta olan Asya’da ADB yoksullukla savaşı bir gündem olarak önüne koyduğunu 1999 yılında ilan etmiş, fakat yoksulların daha yoksul zenginlerin daha zengin olmalarına sebebiyet verecek serbest pazar uygulamalarını dayatmaya ve özelleştirme faaliyetlerini teşvike devam etmiştir. ADB’nin baraj ve termik santral projeleri yüzünden pek çok fakir insan evlerinden ve topraklarında uzak yerlere göç etmek durumunda bırakılmış, keresteciliğin desteklenmesi yüzünden geniş ormanlar talan edilmiş, su kaynakları geri döndürülmeyecek şekilde kirletilmiştir. ADB’nin stratejisi sadece çokuluslu şirketlerin daha fazla kar elde etmesine ve bölgeye daha derinlemesine nüfuz etmelerine yaramış, yoksullukla savaş ise sadece retorik olarak kalmıştır. ADB sağlık, eğitim, su ve elektrik gibi kamu sektörlerinin özel sektöre devredilmesi için çalışmış, ülke ekonomilerini çokuluslu şirketlere karşı koruyan her türlü ekonomik önlemin kaldırılması ve ulusal ekonomilerin “pazar”a ve dolayısıyla para spekülasyonuna açılması için çeşitli politikaları dayatmıştır. Eğitim, sağlık gibi sosyal altyapı konusundaki özelleştirmeler fakirlerin gıdaya, ilaca, eğitime, suya ulaşma imkanlarını iyice kısıtlamaktadır.
ADB stratejilerinin üzerine ehemmiyetle eğildikleri bir nokta da tarımın dışa bağımlı ve piyasaya açık bir hale getirilmesidir. ADB’nin çokuluslu şirketler lehine ulusal tarımları talanı Türkiye’de IMF’nin politikalarına benzemektedir. Asya’da pek çok yerde ADB’nin tarım politikaları çiftçiler tarafından protesto edilmektedir.
ADB’nin geniş bir coğrafyayı ve faaliyet gösterdiği ülkelerdeki büyük halk kitlelerini etkileyen politika ve projeleriyle ilgili kararlar anti-demokratik bir şekilde belirli teknokratlarca ve devlet bürokratlarınca alınmakta, sivil toplum kuruluşları ve benzer toplumsal yapılanmaların söz hakkı bulunmamaktadır. ADB tarafından finansmanı sağlanan projelerde yerli halkın talepleri hiçbir şekilde gözetilmemekte, sadece ulusal ve uluslar arası burjuvazinin çıkarlarına göre davranılmaktadır.
ADB’de Amerikan- Japon Etkisi
ADB’nin projeleri ve kararlarından en fazla yararlanan ülkeler ABD ve Japonya’dır. Bu ülkeler aynı zamanda ADB’ye en fazla yardımı yapan ülkeler olarak göze çarpmaktadırlar. Sağladıkları maddi kaynak sayesinde en fazla söz hakkına da bu ülkeler sahip olmaktadırlar. Bu noktada ADB politikalarını uygulayan ülkelerin Amerikan- Japon etkisi altına girdiklerini söylemeye bile gerek yoktur. ABD bankaya 1966’dan beri 3.2 milyar dolar aktarmıştır. Bu para ABD şirketlerine kısa vadede 4.6 milyar dolar olarak geri dönmüştür. Pek çok sektörde Amerikan şirketlerinin ABD politikaları sonucu pazarda kaptıkları pay göz önünde bulundurulduğunda bu “kar” oranının artması işten bile değildir.
ABD ve Japonya ikilisinin banka içerisinde yüzde 26 karar hakkı bulunmaktadır. Ayrıca 12 kişiden oluşan yönetim kurulunda 2 üyeye sahip olmakla birlikte yönetim kurulunun altındaki kademelerde pek çok yönetici yine Amerikalılardan ve Japonlardan oluşmaktadır. Japon ve Amerikan yöneticiler kararlarını genellikle kendi ekonomi bakanlıklarının çıkarları doğrultusunda şekillendirmektedirler. Tarım, enerji ve finans sektörleriyle ilgilenen departmanlar, özel sektörle ilişkileri belirleyen departmanlar ve genel konsül Amerikalı yöneticilerin hakimiyetindedir.
Bankadaki Japon hakimiyeti de Japonya’nın Asya- Pasifik bölgesindeki hakimiyet iddialarıyla örtüşür bir biçimde göze çarpmaktadır. Japon ekonomi bakanlığının banka üzerindeki etkisi oldukça geniştir. ADB Japon şirket gruplarının Asya- Pasifik bölgesinde pazar payı kapmasına yardımcı olmaktadır. Japon ekonomi bakanlığının çıkarlarını dayatan Japon yöneticilerin stratejik planlama, ücret ve personel departmanlarında yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Teknik ve teknolojik danışmanlık adı altında Japon teknoloji devleri bölgede hakimiyet elde etmiştir.
Sonuç Olarak…
ADB’nin özellikle Japon- Amerikan emperyal politikalarının ve piyasa çığırtkanlığının bir aracı olduğu ve IMF, Worldbank gibi kuruluşlardan farklı bir işe yaramadığını gözetmemiz gerekir. Pek çok Asya ve Pasifik ülkesinde protestolarla karşılanan bu bankanın toplantısının 4-6 Mayıs tarihleri arasında kendi şehrimizde yapılmasına karşı tepkisiz kalmak bizce o toplantıda Asya ve Pasifik halkları adına alınacak ve onları daha da yoksullaştıracak kararlara ortak olmaya denk düşmektedir. Küreselleşmeden negatif etkilenen kesimler olarak geçen yaz Nato’ya karşı demokratik tepkimizi gösterdiysek, ADB’ye karşı da tepkimizi koymak gelecek nesillere daha eşit ve adaletli bir dünya sunabilmemiz için bir zorunluluktur.